Ramazan ayı Müslümanlar için yalnızca oruç tuttukları bir zaman dilimi değildir. Bu ayda Kur’an-ı Kerim indirilmeye başlanmıştır; rahmet ve mağfiretin sınırsız olduğu, insanın hem bedenen hem de ruhen arındığı bir manevi iklim oluşur. İnsan, yaşadığı bu bir yılın içinde bir ay boyunca maneviyatın zirveye ulaştığı bir dönemi deneyimler. Hem şahsi hem de sosyal hayatına pek çok değer katar. Öyleyse şöyle soralım: Ramazan hangi değerleri ile bize temas eder?
Bedenin ve Ruhun Arınması için Fırsat
Oruç tutmak Müslümanlar için İslam’ın beş şartından biri olarak yerine getirilir. Kur’an-ı Kerim’de de ifade edildiği gibi Allah’ın emridir. Bu emri yerine getirirken asıl amaç ibadet etmektir. Her ibadetin bir hikmetli yanının olması ve insana fayda sağlaması, ibadetlerin insan fıtratına ne kadar uygun olduğunu gösterir. İşte orucun sayısız faydalarından birkaçını şöyle sıralayabiliriz:
· Oruç bedensel arınma için birebirdir. Yani bedeni toksinlerden arındırır; tıpkı bir detoks süreci gibidir.
· Gün içinde yenilip içilmediği için hem mide hem de bağırsak dinlenir. Böylece kendini yenilemek için zamanı olur.
· Artık biliyoruz ki uzun süreli açlıkta vücuttaki zararlı hücreler temizlenir. Yani hücre yenilenmesi kolaylaşır.
· Metabolizmanın hızlanmasıyla vücuttaki yağın yakılmasına yardımcı olunur.
· Kan şekerini düşürür.
· Kısacası yaşlanma, hatta hastalık riskleri azalabilir.
Günümüzde biliyoruz ki modern tıpta da aralıklı oruç denilen bir beslenme düzeni teşvik ediliyor. Bu güçlü ibadeti sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapanlar, farkında olmadan adeta yıl içinde fiziksel sağlığı korumak için bir programa girmiş oluyor.
Oruçla beraber midemiz dinlenirken bir yandan da ruhumuz, kalbimiz ve zihnimiz de arınıyor. En önemlisi de insanın nefsini terbiye ediyor oluşu. Çünkü insan; acıksa, susasa bile Allah emrettiği için elini yiyeceğe ve içeceğe uzatmıyor. İftar saati dolup o ezan sesini duyana kadar sabır içinde bekliyor. İşte bu, insandaki iradeyi güçlendiriyor. Ruhun arınması tam da bu noktada başlıyor.
Kaldı ki bu ay boyunca kötü davranışlarda bulunmaktan çekinilir, eller daha fazla semaya açılır, dualar edilir, Kur’an-ı Kerim okunur. Manevi olarak arınmayla ruh huzur bulur. Manevi gelişim üzerine yapılan araştırmalar, bu gelişimin ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini ortaya koymaktadır. Mesela APA, manevi yönü güçlü kişilerin depresyona daha az eğilimli olduğunu tespit etmiştir.
İrade Terbiyesi, Öz Disiplin Gelişir
Günümüzde teknolojinin de etkisiyle hız ve haz odaklı bir yaşamın içinde olduğumuzu düşünürsek davranışlarımızın daha dürtüsel olduğunu fark ederiz. Her şeye kolay ulaşmak, hemen memnun olma isteği, istediğini anında elde etme; artık hedef belirlemenin ve o hedefe ulaşmak için odaklanmanın önüne geçiyor.
İrade terbiyesinin de önemi burada ortaya çıkıyor. Bilinçli olarak zorluklarla baş etme becerisi aslında hemen ve şimdi olana değil; belirlenen hedefe ulaşmayı sağlar. Zorluklarla baş edebilme gücü, stresli zamanlarda anlık zevklere yönlendirmez, anksiyetenin üstesinden gelmek için güçlü kılar.
· Oruç ibadeti irade terbiyesi verir. Yeme içme isteğini kontrol altında tutabilmek, insanda sabrı geliştirir.
· Hemen ve şimdi ye, iç kriziyle baş etmeyi öğretir. Yani kişi dürtülerini dizginler.
· Kontrollü olmayı öğrenmek, zorlayıcı durumlar karşısında da sabırlı olmayı öğretir.
· Kişi zihinsel dayanıklılık kazanır.
· En önemlisi de öz denetim dediğimiz, kişinin bilinçli olarak seçim yapabilmesini sağlayan mekanizmayı güçlendirir.
· Ayrıca oruç başkasına kötü söz söylemekten, öfkelensek bile bu öfkeyi yansıtmaktan alıkoymaktadır. Hem sözlerimize hem de davranışlarımıza özen göstermeyi içeren çok derin bir arınma sürecidir bu. [Kaynak: Orucu nasıl tutmamız gerektiğini bize öğreten Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurur: “Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa ‘ben oruçluyum!’” desin (ve ona bulaşmasın).” Buhari, Savm 2, 9.]
30 günlük bir zaman diliminde tuttuğumuz oruçla, bütün bir hayatımıza şekil verecek kazanımlar elde etmiş oluruz. Dürüstlük, şefkat, merhamet, yardımlaşma, helalleşme, samimiyet, bağışlama, cömertlik, fedakârlık gibi değerlerin hepsini aslında bir anda bu ay içinde yaşarız.
Yalnızca bir ayda bütün bir yılı güzel geçirebileceğimiz hasletler kazanırız. Ramazan bize hayatı daha anlamlı ve huzurlu yaşamayı öğretir. Böylece ruhsal dayanıklılığımız artar. Viktor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı adlı kitabında vurguladığı gibi ruhsal dayanıklılık, insanın yaşama anlam yüklemesiyle mümkündür!
Yiyecek ve İçecek Nimete Dönüşür
Saatlerce aç ve susuz kalan insan, aslında kendi sınırlarını da görmüş olur, adeta kendisini test eder. Oruç insana zorluklarla baş etmede ne kadar sabırlı ve dayanıklı olduğunu gözlemleme imkanı sunar. Kişi aç olduğunda yediği yiyecekler daha lezzetli gelir. Açken yenen yemeklerin tadı daha iyi hissedilir. Belki tokken burun kıvırdığımız bir yiyecek, açken karşımızda durduğunda enfes gelir. Aslında günümüzde bolluk içinde ve tüketimin bol miktarda yaşandığı bu çağda gıdaların nasıl israf edildiğini de anlamış oluruz.
Ülkemizde de dünyada da yardıma muhtaç olan pek çok insan var. Onların yaşadığı zor koşulları anlamak kimi zaman pek mümkün olmuyor. Ama yaşadığımız açlık deneyimi, o insanların ihtiyaçlarını anlamak için bir pencere görevi görüyor. Bu pencere aynı zamanda ruhumuza da açılıyor. Daha sabırlı, daha şükür içinde olmayı getiriyor. Sıradan gibi gördüğümüz bir dilim ekmek bile saatlerce aç kalan biri için en lezzetli yemekle eş değer oluyor. Bu da bize yiyeceklere karşı saygıyı ve onları nimet olarak görmeyi öğretiyor.
Paylaşmanın ve Dayanışmanın Önemi Anlaşılır
Ramazan öyle bir ay ki onlarca kişiyle aynı anda sofraya oturup sahur vaktinde bir şey yiyip içmemeye niyet edersin. Gün boyu onlarca kişiyle beraber iftar saatini bekleyip ezan sesiyle beraber aynı anda yiyip içmeye başlarsın. Bu manevi birlik, herkeste aynı duyguları uyandırır.
· Birlikte dua etmek,
· Birlikte niyet etmek,
· Birlikte yemek yemek…
Toplumda adeta manevi bir sinerji oluşur. Hiç tanımadığımız insanlarla güçlü bir manevi bağ kurulur. Aynı anda şükürler sunulur, aynı anda rahmet kapısı çalınır. Yoksul da zengin de aynı anda hareket eder. Bu, toplumsal dayanışmayı pekiştirdiği gibi; birinin diğerinin şartlarını anlaması için bir empati durağı olur. Böylece kendiliğinden farklılıkların kalktığı bir ortam oluşur. Birlikte ve beraberlikle kurulan geniş sofralar, insanları bir değer etrafında toplar. Sadaka ve zekat bilinci artar.
Bu ayda kolektif bir bilinç olduğu için işler, toplantılar iftar saatine göre ayarlanır. Yaşam koşullarının etkisiyle kimi zaman aynı sofrada toplanmak bile mümkün olmaz. Anne veya baba işten geç gelebilir, çocukların kursu olabilir. Ama Ramazan, aile üyelerini de bir sofra başında toplayıp bağları güçlendirir!