Bugün büyük şehirlerde yaşayan ve birbirine benzeyen binaların içinde gökyüzünü görmekte zorlanan orta yaş ve üstü, beton blokları ruhsuz buluyor. Aslında şehirler de tıpkı organizmalar gibidir. Onlar da gelişir, değişir, evrilir… Şehirleri de canlı hatta dinamik bir sistem gibi düşünürsek kentsel kimlik ne demek, nasıl oluşur anlayabiliriz.

Kentler de sadece binalarla, yollarla oluşmaz; aynı zamanda içinde yaşayanların hikâyesine eşlik ederek de izler bırakır. Belki de asıl sormamız gereken kentsel bellek var mı? Bu bellek nasıl korunur sorularıdır.

Şehirlerin Hafızası Olur Mu?

Sokaklar, meydanlar, anıtlar, tarihi yapılar; içinde yaşanmış hikâyelerle beraber kültürel miras oluşturur. Bunu yansıtan en güzel unsur da mimaridir. Kentlerin sanatla ilişkisi geçmişin izlerini yansıtan mimaride gizlidir. Mesela Notre Dame Katderali denilince Paris’teki gotik yapı akla gelir. Piramit deyince Antik Mısır’ı anımsarız. Firavunları, onların inançlarını, anıtların yapılışını düşünürüz.

İspanya’da bulunan ElHamra Sarayı Endülüs kültürünün hem de sanatının zarif mimarisini yansıtır. Osmanlı’nın mimari yapısıyla benzerlikleri dikkat çeker. Topkapı Sarayı denince padişahların yaşamı, devletin yönetim tarzı, alışkanlıkları mimarisindeki zarif özellikler saray yapısını gösterir.

Günümüze geldiğimizde de Dubai veya Bilbao’daki yapılar bize minimalist; aynı zamanda fütürist yapıları ön plana çıkarır. Mimariye baktığımızda şehrin karakterini belirleyebilir, o şehrin ruhunu anlayabiliriz. Çünkü mimariler geçmişten günümüze ve günümüzden geleceğe o kentin hafızasını aktarır.

Bu noktada Paris, Roma ve Viyana gibi şehirler tarihi yapılarını korumayı başaran şehirlerdir. İstanbul zaman içinde ahşap konaklarını sitelere ve daha modern binalara kaptırmıştır. Kültürel unsurların kaybolma riskine karşı şehirlerin hafızası ile ilgili yapılan çalışmalar dikkat çekicidir.

Geçmişle Gelecek Arasındaki Köprüye Mimarinin Etkisi Var mı?

Şehirlerin belleğini korumak için yerel mimarinin rant peşinde koşmaması gerekir. Plansız büyüme sebebiyle geleneksel yaşam biçimleri değişiyor, mahalle kültürü ortadan kalkıyor. Mimarinin korunması için atılacak basit adımlar, şehrin belleğini korur. Mesela neler yapılabilir?

·         Avrupa’da eski binalar korumaya alınır. Ülkemizde de restore yapılarak eski binalar günümüzün kullanımına kazandırılabilir.

·         Mahalle ruhu yaşatılabilir. Esnaflar desteklenebilir, semt pazarlarının kurulması teşvik edilebilir.

·         Kentler insanlarla beraber yaşıyorsa eğer, kahvehaneler, sokakta oynayan çocuk sesleri, sokaklarda yankılanan satıcı sesleri eskide kaldı. Ama şehirler de binalar da insanla güzelleşir. Bunun için sanat atölyeleri artabilir.

·         Eski yapılar modern tekniklerle yenilenebilir.

·         Yeni yapılan binalar da toplumsal yapının nasıl değiştiğini anlatır.

·         Teknolojinin gelişmesi de binaların yapısını etkiler. Akıllı binalar, hatta sürdürülebilir inşaat malzemeleri ile ortaya konan evler geleceğe planlanıyor. Gelecekteki nesillerin ihtiyaçları üzerine yoğunlaşarak yapılıyor.

Mimarideki değişim estetik anlayışı da yansıtır. Buna en güzel örneklerden biri Le Corbusier’dir. Onun modern tasarımları, 20. yüzyılın ilk yarsını şekillendirerek mimarideki dili değiştirmiştir. Mimari sayesinde aslında bir şehrin geçmişini anlayabilir, bugününü yorumlayıp geleceğiyle ilgili de fikir edinebiliriz. Tıpkı bir köprü gören mimari, kentsel bellek korunumunu üstlenir.

Sanat Kentlerin Ruhunu Yansıtıyor mu?

Bir binaya baktığımızda aslında onda gördüğümüz fiziksel yapı, o yapının içinde bulunduğu sokak, orada yaşanılan dönem hakkında da orada yaşayanlarla ilgili de bilgi verir. Günümüzde şehirlerin hafızasının silinmemesi için sanatçılara büyük rol düşüyor. Çünkü sanatçılar kendi yaptıkları çalışmalara şehrin manasını, mayasını yansıtıyor. Fotoğrafçıların zamanı kaydetme gibi bir özelliği var. Bu sayede kentsel hafıza korunuyor.

Ayrıca tarihi anıtlar, müzeler, kentte düzenlenen festivaller, kütüphaneler, tiyatro sahneleri şehrin bugünkü kimliğiyle ilgili ipuçları verir. Mesela Rönesansla ilgili bilgi edinmek isteyen biri Floransa’yı görmelidir. Hem Bizans hem de Osmanlı etkilerini incelemek isteyen tarih severler İstanbul’u mutlaka incelemelidir.

Günümüzdeki sokak sanatı, sokakta sergilenen heykeller, grafiti sanatı ve enstalasyonlar şehrin sanat anlayışıyla ilgili de bilgi verir. Mesela Londra’ya giden biri Banksy’nin eserlerini görebilir. Modern sanat da şehirlerdeki dijital etkinin yorumunu gösterir.

Fotogrametri Tekniği ve Sanatla İlişkisi

Fotogrametri tekniği üç boyutlu model elde etmek için fotoğraflarla yapılan teknik bir çalışmadır. Mimari belgeleme çalışmalarında sıklıkla başvurulur. Konumuzla ilgisi, bu yöntemin sanatta da kullanılıyor oluşudur. Kentlerde yer alan her şey bu yöntemle kayda alınır. Dijitale aktarılarak dijital sanat sergileri için yardımcı olur. Kentler kayda alınırken kentleri artık sanal ortamda inşa etmek mümkün hale gelmiştir. Hatta bu yöntemi, Google Arts projelerinde kullanır.

Hızlı kentleşme sürecinde kentlere ait unsurların ve değerlerin kaybolması söz konusudur. İşte tam bu noktada bu teknik kentlere ait izlerin korunabileceğine dair umut veriyor. Bu tekniği kullanarak çalışmalar yapan ScanLab ve Mirrorworld projeleri dikkat çekicidir. Çağdaş sanatçılardan Kanada’da Jon Rafman 9 Eyes of Google Street View serisiyle bilinir. Ülkemizde de bu akımın temsilcilerinden biri, Oddviz’dir.

Oddviz Kolektifi ile Urban Artifacts Sergisinin Bizde Bıraktığı İzler

Sanatçılar da içinde yaşadıkları kenti hem gözlemliyor hem de bu sürece bizi ve gelecek nesilleri tanık bırakmaya çabalıyor. Bunlardan biri Oddviz. Oddviz, kentleri üç boyutlu taramadan geçerek bir sanat kolektifi oluşturuyor. Oddviz kimdir?

Oddviz 2016 yılında Erdal İnci, Serkan Kaptan ve Çağrı Taşkın’ın bir araya gelerek kentlerin hem fiziksel yapısını hem de kültürünü dijitale taşıma rüyası ile ortaya çıkmıştır. Kullandıkları fotogrametri tekniği ile kentlerin kaybolmaya yüz tutan objelerini dijitale aktarıyorlar.

Art On İstanbul Piyalepaşa’ya yolu düşen ve Urban Artifacts sergisini görenler şehre farklı bir açıdan bakmışlardır. Çünkü sergide kentin silikleşen yüzü gösteriliyor. Zamanla yok olabilecek objeler bu yöntemle kaybolmuyor. Oddviz’in yaptığı bu sergi kentlerin değerlerini, kaybolmaya başlayan dinamiklerini yaşatıyor. O sebeple bu tarz eserlerin ve çalışmaların önemi çok büyük.

Yapılan çalışmalar, kentteki yapıları dijital bir dille seyretme imkanı veriyor. Çünkü şehirleşme ile beraber yerel izler siliniyor. Bu da sokak yazılarını, sokaklardaki posterleri, hatta grafitileri görünmez kılıyor. Yani yaşanan o mahalledeki izler bir bir siliniyor. Oddviz yaptığı çalışmalarla, kentin gerçek kimliğini canlı izlere dayanarak ortaya koymaya çabalıyor.

Kenti tek tipten çıkarıp dinamik yapısını verecek bir bellek oluşturmak isteyen Oddviz’in eserlerini inceleyip dijital teknoloji ile sanatın nasıl birleştiğini bir kez daha gözlemlemiş olursunuz.