İlk olarak Yemen’de demlendiği söylenen kahve, aslında Etiyopya’da keşfedilmiştir. Osmanlı’ya 16. yüzyılda gelmesine rağmen hızlı bir şekilde kabul görmüş ve kültürümüzün bir parçası haline gelmiştir. Kültürümüze ve buradan da bütün dünyaya nasıl yayıldı? Kültürlerin nasıl vazgeçilmez parçası oldu?
Yemen valisi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde kahveyi İstanbul’a getirtti. İlk zamanlar sadece sarayda içiliyordu. Hatta kahvecibaşı denilen kahve görevlileri vardı. Bunlar kahve ikramından sorumlu kişilerdi. Misafirler geldiğinde onlara gösterilen ihtimamın da bir parçası olarak kahve ikram edilirdi.
Bu, sarayda bir gelenek haline gelmişti. İşte Osmanlı’dan günümüze Türk kahvesi kültürü bu ihtimamla yerleşti ve günümüze kadar geldi. Artık bir yaşam tarzı, hatta bir sanat dalı olarak görülüyor. İçecekten öte, kültürel miramızın bir parçası olarak kabul görüyor.
Günümüzde Türk Kahvesi
Kahve kültürü Avrupa’ya Osmanlı zamanında yayılmıştır. Viyana Kuşatmasından sonra Osmanlı Ordusu Avrupalıları kahve ile tanıştırdı. O günden sonra artık dünyaya yayılan ve vazgeçilmeyen bir içecek haline geldi.
Kız isteme merasimlerinde, nişan veya düğün törenlerinde kahve sunumu Osmanlı’dan günümüze yerleşmiş bir mirastır. Yani, bugün Türk kahvesi sadece bir içecek değil, adeta kültürel bir mirasın sembolüdür. Hatta kahvemizi UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras olarak kabul görmektedir. Çünkü kahveyi pişirme usulümüz, ikram ediş tarzımız sosyal hayatın içine yerleşmiştir.
· Kahvemiz, hâlâ misafire gösterilen saygının bir simgesi olarak görülmeye devam eder.
· Pişirme yöntemi ile fincanda ikram tarzı ile köpüğün olması, telvesinin kalması önemli değer göstergesidir.
· Gerek samimi sohbetlerin gerek aile buluşmalarının gerekse resmi toplantıların vazgeçilmezidir.
· Geçmişten bu yana sanatçıların ilham kaynağıdır.
Kahve ve Sanat Arasındaki Gizli Bağ
17. ve 18. yüzyılda Avrupa’da kahve kültürü oluşurken bu, birçok sanat dalının konusu haline de gelmiştir. Özellikle ressamlar, kahve içen insanları çizmiş, kahve ile mutluluk arasında bir bağ kurulmuştur. Bunun en güzel örneklerinden biri Johannes Vermeer’dir. Onun Süt Döken Kadın tablosu, kahve ile huzur arasında bir ilişki olduğunu simgeler.
Kahvenin sanatçılar için bir mola ve dinlenme olmaktan çok ilham kaynağı olduğu görülür. Ressamların fırçalarından, yazarların kaleminden birçok esere konu olmuştur. Kahve ve sanat deyince öne çıkan eserleri ve sanatçılardan bazılarını sıralayabiliriz:
(1) Resme etkisi:
· Édouard Manet Paris’teki yaşamı resimlerine yansıtırken kahvehaneleri de çizer ve kahvehanelerde müzikle uğraşılmasını konu edinir.
· Vincent van Gogh Fransa’daki bir kahvehaneyi resmeder.
· Jean Béraud Vanmour’un Kahve İçen Kadınlar tablosu Osmanlı’daki kahve kültürünü yansıtır. Hatta eser Pera Müzesi koleksiyonunda bulunur. Önemli bir sanat eseridir.
(2) Edebiyattaki etkisi:
· Honore de Balzac kahve bağımlılığıyla bilinen bir yazardır. Hatta günde 50 fincan kahve içtiği bile söylenir. Kahve üzerine yazdığı yazı; Kahvenin Hazzı ve Sancısı isimli makalesi kahve ile arasındaki ilişkiyi yansıtır. O, bu yazısında kahveyi, bir haz kaynağı olarak görür ve zihne güç verdiğini, bedene enerji yüklediğini ifade eder. Onun için kahve, aslında üretkenliğini besleyen bir kaynak gibi olmuştur.
· Julius Meinl de kahve ve şiiri birleştirerek kahveyi içen insanlardan ilham almış ve birçok şiir kaleme almıştır.
· Orhan Veli Kanık da kahve tiryakiliği ile anılan yazarlardan biridir. Hatta son yıllarda büyük bardaklarla 7-8 tane kahve içtiği söyleniyor. Şiirlerinde de kahve içme sahnelerine rastlıyoruz. Hatta insanı anlatırken kahvehanelerden de besleniyor.
(3) Sinema ve tiyatroya etkisi:
· Quentin Tarantino, Pulp Fiction isimli filmde kahve sahnesi ile bir gerilim oluşturur. Burada kahvenin sadece bir içecek olmadığı yansıtılmaktadır.
· Farklı kahve sahnelerinin yer aldığı ve karakterlerin ruh hallerinin verildiği bir film de Jim Jarmusch’a aittir.
· Café Society ise New York’taki kahve içme kültürünü yansıtır. Kahvenin sosyal statüyü temsil ettiği vurgulanır.
Bu ve benzer örnekler bize kahvenin aslında sanatta önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Kahve sadece bir içecek olarak görülmemiştir. Sosyal ve kültürel hayatın bir parçası olarak sanata da ilham veren bir güç olarak yer almaktadır.
Edebiyatın Doğduğu Mekan: Kahvehaneler
Osmanlı’da kahve ve kahvehaneler hayatın vazgeçilmezi olduğu için kültürün de bir parçası haline gelmiştir. 1554’te iki tüccar ilk kahvehaneyi açtığında sadece kahve içilmedi bu mekanda, fikir alışverişi yapıldı, sohbetler edildi. Hem öğrenciler hem öğretmenler hem de sanatçılar buralarda bir araya geldi.
Kahvehanelerde kitaplar okunurdu. Sohbetler edilirdi. Hatta piyesler bile oynanırdı. Âdeta entelektüel bir ortam oluştu. Kahve ve edebiyat kahvehanelerde yerini buldu. Şiirler okundu, meddahlar hikâye anlattı. Böylece edebiyat gelişti. Kahve eşliğinde birçok sanat dalı icra edildi. Kahvehanelerde:
· Divan edebiyatı şairleri şiirlerini okurdu.
· Halk hikâyeleri anlatılırdı.
· Tiyatroyla ilgili sohbetler edilirdi.
· Fasıllar yapılırdı.
Kahvehanelerin varlığı hem ülkemizde hem de dünya geleninde birçok yazara ilham olmuştur. Franz Kafka, Hemingway de kahve eşliğinde yazı yazmayı tercih eden yazarlardandır. Günümüzde de üçüncü nesil kahveciler hakimdir. Bunlar da atölyelere, etkinliklere eşlik ediyor. Hatta sanat galerileriyle iç içe bulunuyor. İstanbul’daki tarihi kahvehaneler de yeni kafeler de kültürel mirası farklı boyutlarda yaşatmaya devam ediyor.
Kahve Türleri ile Kültürlerin Yansıması
Dünyanın farklı şehirlerinde kahve hazırlanışı da takdim edilişi de dikkat çekiyor. Çünkü hem hazırlanışı hem de sunumu farklı oluyor. Kahve de içinde bulunduğu kültüre göre değişim geçiriyor.
· Bizim alışkın olduğumuz köpüklü, telveli kahve İtalyanlar için espresso ile anlam kazanıyor.
· Fransız café au lai ise Fransızlar için romantizmi ifade ediyor.
· Japonlar soğuk demleme yaparak kahveleriyle sabrı aynı zamanda da ustalığı temsil ediyor.
Son yıllarda ülkemizde de tüketim alışkanlıkları değişti. Demleme yöntemlerine göre kahve tadı ve sunumu değişti. Özellikle zincir kahvecilerin yaygınlaşması kahve severleri de farklı tatlara yönlendirdi.
Kahve çekirdeklerinin seçilmesi, aromasının değişmesi, farklı tatları deneyimlemeyi sevenler için cazip geliyor. Eskiden kahve uzmanları tarafından bilinen demleme yöntemleri artık genel tüketicilerin de bildiği bir bilgi haline dönüştü. Bunda en önemli etki, sosyal medyada tabii. Farklı kahve deneyimlerinin paylaşılması, insanları da yeni tatlar deneyimlemeye yönlendiriyor.
Kahveyle ilgili bilgiler arttıkça tüketici bilinci de artıyor ve kahve kültürü de dönüşüyor. Hatta kahve artık bir sanat malzemesi olarak değerlendiriliyor. Latte art kahve köpüğü ile yapılan resimlerden oluşuyor. Kahve içimine de artık estetik bir dokunuş veriliyor.
Geçmişte de günümüzde de kahve hayatın ayrılmaz bir parçası gibi. Bu tablo gelecekte de devam edecek gibi duruyor. Kahveyi sadece içmiyoruz, onunla anlık huzuru yakalıyoruz. Bir sohbete doyamıyoruz.
Bu kültürel miras tarladan fincana uzanan yolculukta bize de emeği, kültürü yansıtmaya devam ediyor.