Hatırlayacağınız üzere Donald Trump’ın ABD başkanlığı döneminde, Türkiye ile olan ilişkilerde dalgalı bir seyir yaşanmıştı. Bu dalgalanma ülke ekonomimize olumsuz bir yansıma olarak karşımıza çıkmış ve dolar TL etkisi olarak kendini göstermişti. Ekonomik ve siyasi etkileri bugün bile tartışılmakta olan bu kara dönem, hepimizin aklında önemli bir yer edinmiştir. Unutmamız gereken bir şey varsa, Trump döneminin Türkiye ekonomisi üzerinde bıraktığı derin izlerdir.

Bildiğiniz gibi Trump yönetimi, dostane gibi gözüken ve bunun altında yaptırımcı yüzünü saklayan bir tarzsa sahiptir. Eski yönetimi sırasında da tüm bu konularla Türkiye’yi sıklıkla gündeme getirdi. Rahip Andrew Brunson krizini hatırlarsınız; bu olay iki ülke arasındaki ilişkileri neredeyse koparma noktasına getirdi. Brunson’ın Türkiye’de tutuklanmasını “dini bir liderin esareti” olarak yorumlayan Trump, sosyal medya paylaşımları ve sert açıklamalarıyla piyasaları adeta yangın yerine çevirdi. Bu olayın sonucundaki dolar kurundaki artışı hepimiz yakından hissettik.

Ekonomik Bir Baskı Kurmaya Çalıştı

Trump tarafından Brunson’ın serbest bırakılması için yapılan baskıyı hatırlayın. ABD yönetimi, bu dönemde Türkiye’ye çelik ve alüminyum ithalatında ciddi gümrük vergileri uygulamıştı. Çelik sektörü için bu yaptırımlar önemli bir darbe anlamına gelirken, kur dalgalanmaları ve yabancı sermaye çıkışları ekonomik dengeleri sarstı. Dolardaki ani yükseliş, enflasyonun artışı ve piyasaların çalkantıya girmesiyle pek çoğumuz bu etkileri hızla hisseder olduk.

Bir başka dikkat çeken konu ise PKK ve PYD ye verilen destekti. Unutmamız gereken, bu desteklerin Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmiş olmasıdır. Trump, sıklıkla “Orta Doğu’da DEAŞ’i bitirme” stratejisi adı altında PYD’ye silah ve lojistik destek sağlamış, bunu da kamuoyunda açıkça dile getirmişti. Bu tutum, Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarını zorlaştırırken, uluslararası arenada diplomatik gerilimlere yol açtı.

Yine Trump’ın “Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederim” çıkışı hafızalarımızdaki yerini koruyor. Bu söylem Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yürütülen Suriye’deki operasyonlarımızın hemen ardından gelmişti. Bu tehditler sonucunda uluslararası yatırımcıların Türkiye’deki risk algısı daha da derinleşmiş ve piyasalarda hissedilir bir belirsizlik oluşturmuştur. Ekonomik olarak zaten hassas bir dönemden geçen Türkiye ekonomisi, bu söylemlerle daha da zor bir tabloyla karşılaştı.

Halbank ve Risk Algısı Manipülasyonu

Türk ekonomisi özelinde Trump döneminde yaşanan bir diğer kritik olay ise Halkbank davasıydı. ABD’de yürütülen bu dava, Türkiye’nin mali sistemi üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanılmış ve piyasalarda yeni endişelere yol açmıştı. Bu durum uluslararası finans piyasalarında Türkiye’ye yönelik negatif algının daha da derinleşmesine neden oldu.

Bildiğiniz gibi, ekonomik yaptırımlar sadece o zamana ait yaralar oluşturmadı. Günümüze kadar uzun vadede de etkisini gösterdi. Trump döneminde ortaya çıkan bu yaptırımlar, Türkiye’nin yabancı yatırım çekme kapasitesini düşürmüş ve yerli yatırımcıların da risk algısını yükselterek ekonomik istikrarsızlığı tetiklemiştir.

Yani Trump, o dönem olanca gücü ile Türkiye ekonomisi karşısında durmuş ve sekteye uğratmak adına gereken her şeyi yapmıştı. Yine de kendinden önceki başkanlarında yaptığı gibi stratejik olarak bölgenin en önemli aktörü olan sözde ortağı ile arasını bozmamak adına bunların hepsine bir kılıf bulmuştu. Kısaca bir önceki döneminde tıpkı selefleri gibi ‘’aslana kaç tazıya tut’’ taktiği ile yoluna devam etti.

Hepimizin aklındadır Trump’ın öngörülemeyen kararları. Sadece Türkiye için değil üstelik küresel piyasalar için de risk unsuru oluşturmuştur. Ancak bu dönemden öğrenilecek çok ders bulunmaktadır. Ekonomik istikrarın sağlanması ve piyasalarda güveni yeniden tesis etmek için, daha dengeli ve öngörülebilir politikalar izlemek kaçınılmaz hale gelmiştir. Unutmamız gereken, bu sürecin bize ekonomi ve diplomasinin ne kadar iç içe geçtiğini gösterdiğidir.

Son 10 Yılda Ekonomimize de Yansıyan Türkiye ve ABD Arasındaki Olumsuzluklar

  • Rahip Brunson Krizi (2018):
    Hatırlayacaksınız, ABD’li Rahip Andrew Brunson’ın Türkiye’de terör suçlamasıyla tutuklanması, iki ülke arasında büyük bir diplomatik krize neden oldu. Trump yönetimi bu durumu gerekçe göstererek Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar uyguladı ve dolar kurunda ciddi bir artış yaşandı.
  • S-400 Krizi (2019):
    Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alması, ABD’nin tepki göstermesine ve NATO içindeki uyumu sorgulamasına neden oldu. Bunun sonucu olarak Türkiye’ye yaptırım uygulanmaya başlandı.
  • Halkbank Davası:
    Bildiğiniz gibi, ABD’de Halkbank’a yönelik açılan dava, İran yaptırımlarını delme suçlamasıyla Türkiye’yi uluslararası arenada zor durumda bıraktı ve iki ülke arasındaki ilişkileri daha da gerdi.
  • PKK/PYD Desteği:
    ABD’nin, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanımladığı PKK’nın Suriye kolu PYD’ye askeri ve lojistik destek sağlaması, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını artırdı ve iki ülke arasında ciddi gerilimlere yol açtı.
  • Suriye Politikası:
    ABD’nin, Suriye’de PYD’yi açıkça desteklemesi ve Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarını ekonomik yaptırımlarla tehdit etmesi, bölgesel güvenlik dengelerini olumsuz etkiledi.
  • Vize Krizi (2017):
    Hepimizin hatırladığı gibi, ABD’nin bir konsolosluk çalışanının Türkiye’de tutuklanması üzerine vize işlemlerini askıya alması, iki ülke arasındaki gerilimi diplomatik boyutta zirveye taşıdı.
  • Ermeni Soykırımı Tasarısı:
    ABD Kongresi tarafının 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıyan yasa tasarısını kabul etmesi, Türkiye tarafından büyük tepkiyle karşılandı ve ilişkilerde önemli bir kırılma noktası oldu.
  • FETÖ İadesi Tartışmaları:
    Türkiye’nin, Fetullah Gülen’in iadesine yönelik taleplerine ABD’nin kayıtsız kalması, ilişkilerde derin bir güvensizliğe neden oldu ve iki taraf arasındaki işbirliği kanallarını zayıflattı.
  • Çelik ve Alüminyum Vergileri:
    Trump yönetiminin Türkiye’ye yönelik çelik ve alüminyum ithalatına ağır vergiler getirmesi, Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi ve ticaret dengesizliğini artırdı.
  • Doğu Akdeniz Gerilimi:
    ABD’nin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile stratejik ortaklıklarını güçlendirmesi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına zarar verdi ve bölgede gerilimi tırmandırdı.
  • Harp Silahları Ambargosu:
    ABD’nin Türkiye’ye yönelik savunma sanayiine uyguladığı kısıtlamalar, askeri işbirliğini olumsuz etkiledi ve Türkiye’yi alternatif ortaklar arayışına yönlendirdi.
  • Afganistan Politikası:
    ABD’nin Afganistan’dan ani çekilmesi ve bu süreçte Türkiye ile yeterince istişarede bulunmaması, bölgedeki işbirliği olanaklarını sınırladı ve yeni krizlere zemin hazırladı.

Bu olaylar, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin son yıllarda nasıl dalgalı bir seyir izlediğini açıkça ortaya koyuyor. Unutmamız gereken, güçlü diplomasi ve karşılıklı anlayışın bu tür krizlerin çözümünde anahtar rol oynadığıdır. Üstelik şimdi ekonomik bir boşluk durumu oluşan Suriye meselesi var. Trump ve Türkiye ekonomisi arasındaki bir derin anlam kayması daha burada yaşanabilir. Bakalım yeni Donalt Trump dönemi ekonomimize neler getirecek hep birlikte göreceğiz.