Farkındaysanız Avrupa savunmasında büyük bir değişim yaşanıyor. Ancak bu değişimin adresi artık sadece Berlin, Paris ya da Londra değil. Özellikle çiçeği burnunda A.B.D Başkanı Trump’ın Avrupa bizim üzerimizden geçiniyor yaklaşımları, Avrupa ülkelerinde farklı sonuçlara neden oluyor. Bu doğrultuda Türkiye, savunma sanayisinde sessiz ama derinden bir devrim gerçekleştiriyor.

Artık ekipman tedarikçisi olmanın ötesine geçerek Avrupa'nın savunma geleceğini şekillendiren bir aktör haline geliyor.

Bildiğiniz gibi, Baykar’ın Aralık 2024’te İtalyan Piaggio Aerospace şirketini satın alması, bu dönüşümün en dikkat çekici örneklerinden biri oldu. Bu adım Türk savunma sanayisinin yalnızca üretici değil, aynı zamanda stratejik ortak konumuna yükseldiğini gösteriyor. Türkiye'nin 2024 yılı savunma ihracatı 7,2 milyar dolara ulaşmış olsa da mesele sadece rakamlardan ibaret değil.

Asıl mesele, Türk şirketlerinin Avrupa savunmasının yapı taşlarını nasıl yeniden şekillendirdiği. Artık Avrupa’nın savunma sistemlerinde Türk mühendisliğinin, teknolojisinin ve vizyonunun izlerini daha sık göreceğiz gibi görünüyor. Bu sessiz devrim, belki beş yıl önce kimsenin tahmin edemeyeceği bir olgunlukla ilerliyor. Türkiye, savunma sanayisinde artık oyun kurucu konumunda.

Peş Peşe Dev Ekonomik Anlaşmalar

Bildiğiniz gibi Türk SİHA’ları son yıllarda dünya çapında gündemden düşmüyor. Ancak farkındaysanız, savunma sanayisinde çok daha derin ve kalıcı değişimler yaşanıyor. Artık mesele sadece SİHA ihracatı değil, Türkiye’nin Avrupa savunma ekosisteminin ayrılmaz bir parçası haline gelmesi.

Örneğin, Baykar ve İtalyan Leonardo arasındaki iş birliği sadece elektronik entegrasyonla sınırlı kalmıyor. Bu ortaklık, Türk ve Avrupalı savunma şirketlerinin artık birlikte üretim ve teknoloji geliştirme aşamasına geçtiğini gösteriyor. Herkesin malumu, Ukrayna'ya satılan SİHA’lar, Avrupa'daki birçok ülkenin de dikkatini çekti.

Bu durum ülkemizdeki ekonomik veriler ve Baykar Holding özelinde vergi rekorlarına bile yansıdı. Ayrıca Türk özel sektörü açısından oldukça teşvik edici bir yol açmış oldu. Nitekim İspanya'nın 24 adet Hürjet tedariki için Türkiye ile mutabakata varması, bu değişimin somut örneklerinden biri. Bunun yanında, TUSAŞ’ın Avrupa merkezli savunma projelerine dahil olması, işin yalnızca ticari boyutta kalmadığını, ortak üretim ve teknoloji paylaşımına evrildiğini gösteriyor.

Piaggio’nun Türkiye’ye geçmesiyle, F-35 bileşen üretimi gibi stratejik projelerde Türk sanayisinin adı daha sık geçmeye başladı. Kısacası, Türkiye artık savunma sanayisinde yalnızca bir tedarikçi değil, Avrupa’nın geleceğini inşa eden kilit bir aktör konumunda.

Türkiye’nin Savunma Sanayisi Avrupa Uyum Sürecinde

Bildiğiniz gibi, savunma sanayi yalnızca askeri bir kapasite meselesi değil, aynı zamanda ekonomik gücün de temel taşlarından biri. Tarih boyunca savunma sanayisinde ilerleme kaydeden ülkeler, küresel politikada daha güçlü bir konuma ulaşırken, ekonomik istikrarlarını da uzun vadede koruyabilmiştir. Türkiye de son yıllarda bu alanda attığı adımlarla sadece kendi savunma gücünü artırmakla kalmıyor, aynı zamanda Avrupa savunma sanayisinde de yeni bir denge oluşturuyor.

Farkındaysanız, Avrupa ülkeleri uzun yıllardır savunma sanayisini büyük ölçüde dış tedarikçilere bağımlı bir şekilde yürütüyordu. Ancak bu durum değişmeye başladı. Türk savunma şirketleri, artık Avrupa’nın tedarik zincirinde yalnızca bir alıcı değil, stratejik bir üretici ve ortak haline geldi. Baykar ile İtalyan Leonardo’nun iş birliği, bu dönüşümün en somut örneklerinden biri. Benzer şekilde, İspanya’nın TUSAŞ’tan Hürjet alımı konusundaki ilgisi, Avrupa ülkelerinin Türk savunma sanayisine olan yaklaşımındaki değişimi gözler önüne seriyor.

Ancak işin sadece satış ve tedarik boyutunda kalmadığını da görmek gerekiyor. Türkiye, Avrupa’nın savunma sanayisindeki parçalanmayı azaltacak ve sanayi iş birliklerini daha verimli hale getirecek projelere doğrudan entegre oluyor. Savunma alanında iş birliği yapmak, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda askeri ve siyasi bir bağ da oluşturuyor. Türkiye ile Avrupa arasındaki bu derinleşen ilişki, uzun vadede savunma ekosisteminde köklü bir değişime yol açabilir.

Elbette bu sürecin önünde bazı engeller de yok değil. Almanya ve Fransa gibi ülkeler, jeopolitik nedenlerle Türk savunma sanayisi ile iş birliği yapma konusunda daha temkinli hareket ediyor. Ancak bu durum sonsuza kadar devam edemez. Türkiye’nin artan teknolojik kapasitesi ve rekabetçi ürünleri, Avrupa ülkelerini bu iş birliğine daha fazla yönlendirebilir.

Özellikle NATO çerçevesinde ortak eğitim programlarının artması, operasyonel uyumu güçlendirebilir ve Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasındaki askeri koordinasyonu daha ileri bir seviyeye taşıyabilir. Herkesin malumu, savunma sanayisi küresel ekonomide en yüksek katma değere sahip sektörlerden biri. Bu alanda söz sahibi olan ülkeler, yalnızca askeri güçlerini değil, aynı zamanda ekonomik güçlerini de pekiştiriyor. Türkiye’nin savunma sanayisinde attığı adımlar, hem bölgesel hem de küresel düzeyde daha güçlü ve bağımsız bir aktör olmasını sağlıyor.

Savunma Neden Ekonomi Sonuç

Bugün başlayan bu sanayi entegrasyonu, yarın Türkiye’nin Avrupa ile daha derin ortaklıklar kurmasının önünü açabilir. Savunma sanayisi artık sadece ulusal güvenliği değil, ekonomik büyümeyi ve jeopolitik dengeleri de belirleyen bir alan haline geldi. Türkiye’nin Avrupa ile artan entegrasyonu, oldukça ekonomik ve de stratejik açıdan büyük fırsatlar barındırıyor. Şimdi mesele bu fırsatları en iyi şekilde değerlendirip değerlendiremeyeceğimizde yatıyor.

Bildiğiniz gibi, savunma sanayi artık sadece askeri güçle sınırlı değil. Küresel ekonomi ve jeopolitik dengeler açısından kritik bir konumda bulunuyor. Türkiye de bu alandaki atılımlarıyla, sadece güvenliğini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda savunma sanayisini sanayi sektörünün lokomotiflerinden biri haline getiriyor. Bu sektöre yapılacak yatırımlar, uzun vadede ekonomik büyümeyi destekleyerek, Türkiye’yi küresel bir oyuncu konumuna taşıyabilir.

Dolayısıyla, savunma sanayiye yapılacak doğru teşvikler ve yatırımlar, özellikle bilişim sektörüyle entegre edildiğinde, büyük bir ekonomik sıçramaya neden olabilir. Farkındaysanız gelişmiş ülkeler savunma sanayisini sadece askeri teknoloji üretimiyle sınırlı tutmuyor. Havacılık, uzay teknolojileri, yapay zeka ve yazılım gibi alanlarla iç içe geçen bu sektör, birçok alanda yenilikçi çözümler üretiyor. Türkiye’nin bu entegrasyonu sağlaması, hem ihracatını artıracak hem de istihdamı güçlendirecektir.

Son tahlilde, savunma sanayiye yapılan yatırımlar yalnızca askeri kapasiteyi değil, ekonomik büyümeyi de besleyerek, Türkiye’nin uluslararası arenada daha güçlü bir konuma gelmesini sağlayabilir. Yeter ki bu potansiyel doğru değerlendirilip desteklensin.