Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemen Işık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şiddet olaylarına ait görüntülerin, sosyal medya kanallarının yaygınlaşmasıyla çok daha fazla paylaşılmaya ve izleyici bulmaya başladığını söyledi.
"Toplumu bilinçlendirme" niyeti ile yayımlanan bu görüntülerin yaratacağı travmatik etkilerin göz ardı edildiğini ifade eden Işık, "Vahşet içeren ve alenen görünebilir olan bu haberler, tüm bireylerde kaygı, güvensizlik, korku, umutsuzluk gibi duygulara neden olabileceği gibi travma sonrası stres, kaygı ve uyku bozukluğu, fobi, depresyon gibi psikiyatrik bozukluklara neden olabilmektedir." dedi.
Işık, tüm bireylerde travmatik etkiye sahip olan şiddet içerikli görüntülerin, özellikle çocuk ve gençleri daha da olumsuz etkilediğine dikkati çekerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Özellikle somut düşünce döneminde olan küçük çocuklarda çok yoğun kaygı ve korku, bireyselleşememe, sosyal ortamlardan korkma, okul reddi, aileye aşırı bağlanma ve ayrı kalamama, yalnız yatamama, kabus görme gibi çeşitli belirtilere yol açabilmektedir. Şiddet görüntülerinin yayınlanması diğer taraftan izleyicilerin şiddet karşısında duyarsızlaşmasına ve vahşetin sıradanlaşmasına ve normalleşmesine de zemin hazırlayabilmektedir. Bu tür davranışları 'kabul edilebilir' tutumlar haline getirebilmektedir. Böylece bireyler ve toplum genelinde empati duygusu zayıflayıp, şiddet karşısındaki tutumlar normalden sapma gösterebilmektedir. Bu görüntülerin tekrar tekrar izlenmesi, şiddetin toplumsal olarak normalleşmesine de zemin hazırlar.
Ayrıca yakınlarının kaybı ve acısını yaşayan kişiler, sosyal medyada kayıplarının fotoğraflarına ve olayın ayrıntılarına defalarca maruz kalmakta ve bu durum onların yas sürecini çok daha zor ve atlatılamaz hale getirmektedir."
Bu tür içeriklerin sınırlandırılmasının, toplumun ruh sağlığını korumak, mağdur ailelerin acılarını derinleştirmemek ve doğru bir toplumsal duyarlılık geliştirmesi açısından önemli olduğuna değinen Işık, "Aksi takdirde, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde travma, duyarsızlaşma ve mağdurlarda derinleşen psikolojik yaralar daha yaygın hale gelebilir." uyarısında bulundu.
"Bu görüntüler bir anlamda özendiriyor, şiddeti normalleştiriyor"
Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Engin Deniz de şiddet görüntülerin pek çok yerde yayınlanması ve tekrar tekrar izlenmesiyle insanların bu şiddet durumunu normalleştirebildiğinin altını çizdi.
Deniz, "Özellikle gençler ve çocuklar için bu durum, şiddetin kabul edilebilir ya da doğal bir davranış gibi algılanmasına yol açabilir. Bu duyarsızlaştırma şiddete olan tepkiyi azaltabilir." dedi.
Sosyal medyadaki şiddet içeriklerine maruz kalmanın bireylerde korku, kaygı ve güvensizlik duygularını tetikleyebileceğini anlatan Deniz, bu durumun toplum genelinde ise stres ve huzursuzluk hissine sebep verebileceğini söyledi.
Deniz, şiddet görüntülerinin yaygınlaşmasıyla insanların sokakta yürürken ya da toplu taşıma araçlarını kullanırken kendilerini güvensiz hissettiklerini ve bu güvensizlik duygusunun toplumsal birlikteliği zayıflatabileceğini belirterek, "Bu şiddet görüntülerinin yayılması şiddete eğilimi olan bireyler üzerinde olumsuz etki yaratıyor. Sosyal medyada bu görüntülere ulaşan kişiler, şiddetin bir çözüm aracı olarak kullanılabileceği algısına kapılıyor. Bu görüntüler bir anlamda özendiriyor, şiddeti normalleştiriyor." diye konuştu.
Ebeveynlerin iyi bir gözlemci olması gerektiğine dikkati çeken Deniz, anne babalara, çocuklarının duygu değişimlerini takip etmelerini önerdi.
"Şiddet, yalnızca bireysel psikolojik bozukluklarla açıklanamaz"
Türk Psikologlar Derneği de şiddet içeren olayların görüntülerinin medyada sıkça yer almasının, halk sağlığı açısından ciddi tehlikeler barındırdığını bildirdi.
Dernekten yapılan açıklamada, şiddet içeriklerine maruz kalanların, bu tür sahnelerin olumsuz psikolojik etkilerini derinden hissedebildiğinin altı çizilerek, "Şiddet görüntüleri, insanlarda travmatik izler bırakabiliyor ve bu izler, uyku ve yemek düzeninin bozulması, sürekli tetikte olma hali, ani irkilmeler gibi belirtilerle kendini gösterebiliyor. Bu görüntülerin tekrar tekrar zihinlerde canlanması, bireylerin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürerek işlevselliğin bozulmasına yol açabiliyor. Şiddet içeriklerinin sürekli göz önünde olması, toplumda bir duyarsızlaşma sürecine neden olabiliyor ve şiddet eylemlerinin normalleşmesine katkıda bulunabiliyor." değerlendirmelerine yer verildi.
Toplumsal farkındalığı artırmanın yolunun, şiddetin arkasındaki sosyal ve politik faktörlere odaklanmaktan geçtiği vurgulanan açıklamada, şunlara dikkat çekildi:
"Şiddet, yalnızca bireysel psikolojik bozukluklarla açıklanamaz. Toplumsal eşitsizlik, sistematik ayrımcılık ve ötekileştirme gibi faktörler, şiddetin yayılmasına zemin hazırlayan başlıca unsurlardır ve sosyal, siyasi faktörler bireysel eğilimlerin eyleme dönüşmesinde teşvik edici bir rol oynayabilir. Bu nedenle, toplumda şiddet olgusunu azaltmak için alınabilecek önlemler, başvurulacak kurumlar ve bu konuda nasıl harekete geçileceği yönünde yapılacak bilgilendirici paylaşımlar şiddete yönelik mücadelede çok daha yapıcı ve etkili olacaktır."