1972 yılında Ulusal Cephe (Front National) partisinin kurucusu olarak siyasi arenaya adım atan Le Pen, Fransa’da milliyetçi ve göçmen karşıtı politikaların öncüsü oldu. Uzun siyasi kariyerinde özellikle Müslüman göçmenlere karşı sert tutumuyla bilinen Le Pen, 1996 yılında Yahudi Soykırımı'na ilişkin “gaz odaları İkinci Dünya Savaşı’nın sadece bir detayıdır” şeklindeki açıklamasıyla uluslararası düzeyde büyük tepki çekti.
Le Pen, 2002 yılında Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sürpriz bir şekilde ikinci tura yükselerek siyasi tarihe geçti. Ancak merkez sağ adayı Jacques Chirac’a karşı aldığı ağır yenilgi, onun aşırı sağ politikalarının toplumsal karşıtlığını da ortaya koydu.
2011 yılında kızı Marine Le Pen, Ulusal Cephe’nin liderliğini devraldı ve partiyi daha ılımlı bir çizgiye taşımaya çalıştı. Ancak baba Le Pen, kızının bu değişim çabalarını “ihanet” olarak nitelendirdi. Kızı Marine’in soyadını değiştirmesini talep eden Le Pen, 2015 yılında kendi kurduğu partiden ihraç edildi. Marine Le Pen, partinin adını Ulusal Birlik (Rassemblement National) olarak değiştirdi ve iki kez cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura çıkmayı başardı, ancak Emmanuel Macron’a karşı yenildi.
Jean-Marie Le Pen, aşırı sağ ideolojinin Fransa’da kökleşmesinde kritik bir rol oynadı. Ancak politik kariyeri boyunca yaptığı ayrımcı açıklamalar hem Fransız toplumunda hem de uluslararası arenada derin izler bıraktı. Özellikle Yahudi Soykırımı ve göçmenler hakkındaki söylemleri, onu siyasi hayatı boyunca sürekli tartışmaların merkezinde tuttu.
Le Pen’in ölümü, Fransa'da aşırı sağın geleceği ve mirası üzerine yeni tartışmaların kapısını araladı. Hem destekçileri hem de muhalifleri, onun etkilerini farklı perspektiflerden değerlendirmeye devam ediyor.