CHP’de sular durulmuyor. 38. Olağan Kurultay’ın iptali istemiyle açılan davanın ilk duruşması bugün Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme, davayı 26 Mayıs 2025 tarihine erteledi. Davalar, eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve bazı delegeler tarafından açıldı.
Kurultay sürecinde yaşanan tartışmalı gelişmeler, partide ciddi bir iç hesaplaşmayı gündeme taşırken, bazı delegelerin “menfaat temini, para karşılığı oy kullanımı” gibi iddialarla yargıya başvurması dikkat çekti. İzmir delegesi Hatip Karaaslan’ın başvurusuyla açılan dava, Lütfü Savaş’ın açtığı davayla birleştirildi.
CHP yönetimi ise yaptığı savunmada, iddiaların “duyuma dayalı iftira” olduğunu savundu. Ayrıca kurultay kararlarına yalnızca 3 ay içinde dava açılabileceğini, bu sürenin geçtiğini belirtti.
Kurultayda yaşananlara ilişkin yargı süreci yalnızca iptal davasıyla sınırlı değil. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu, kurultay günü oy satın alındığı yönündeki iddialar üzerine geniş çaplı bir cezai soruşturma başlattı.
Aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu 86 şüpheli hakkında ifadeler alınmaya başlandı. Soruşturma dosyasında;
- MASAK raporları,
- SGK ve tapu kayıtları,
- Şüphelilerin mal varlıkları
gibi belgeler yer alıyor.
İlgili kamu kurumlarıyla yazışmalar yapılarak geniş çaplı incelemeler yürütülüyor.
Söz konusu iddialar, CHP'de yalnızca hukuki değil, etik ve siyasi bir kriz anlamına da geliyor. “Kendi içindeki hesaplaşmaları yargıya taşıyan bir ana muhalefet partisi, Türkiye’ye nasıl çözüm sunabilir?” sorusu kamuoyunda yankı buluyor.
Parti içinden bazı isimler, kurultayda “etik dışı yöntemlerin kullanıldığını” savunurken; mevcut yönetim, tüm sürecin yasal çerçevede ilerlediğini öne sürüyor. Ancak iddiaların savcılık seviyesinde ciddi bulgularla inceleniyor olması, olayın ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada alınacak kararın, CHP’nin mevcut yönetimini ve siyasi geleceğini derinden etkileyeceği öngörülüyor. Kurultayın iptali halinde partide yeni bir olağanüstü kurultay süreci gündeme gelebilir.
Yargıya taşınan bu sürecin, siyasi partilerin iç işleyişinde hesap verilebilirliğin ve şeffaflığın önemini bir kez daha ortaya koyduğunu ifade eden hukukçular, “Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir. Şeffaflık ve ahlak olmadan sandık bir formaliteden öteye geçemez” değerlendirmesini yapıyor.





